Gerçek Öyküler

Gerçek Öyküler

François-Marie Banier’nin "Gerçek Öyküler" i İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’nde

Sergi Tarihi: 30 Mayıs - 27 Ağustos 2006
Küratör: Engin Özendes (ESFIAP)

İstanbul Modern , Fransız fotoğrafçı, yazar ve ressam François- Marie Banier’nin "Gerçek Öyküler"başlıklı fotoğraf sergisini 30 Mayıs Salı günü açıldı. Fransız Baharı 2006 kapsamında, Fortis’in katkılarıyla, L’Oréal, Paris Belediyesi ve AFAA’nın desteğiyle açılan sergi 27 Ağustos’a dek sürecek. Küratörlüğünü Engin Özendes’in yaptığı sergide, Fransız fotoğraf sanatı tarihine ismini yazdıran benzersiz bir evrene sahip Banier, bakışı okumayla sınıyor ve yapıtlarında sözcükler, görüntüler, formlar ve renklere de başvuruyor.

Paris, Tokyo, Roma, Münih, Milano, Budapeşte, Stuttgart gibi kentlerde sergiler açan 1947 Paris doğumlu sanatçının dört fotoğraf kitabı ve beş romanı bulunuyor.

100’den fazla yapıtın yer aldığı ve altı bölüme ayrılan "Gerçek Öyküler"başlıklı sergi, bir anlamda sanatçının fotografik romanı, "gelip geçenlerim"diye adlandırdığı yayalarla karşılaşma anıyla, sokakta başlıyor. "Ruhların kâhini"olarak nitelendirilen Banier, kısa anların mekânı olan sokaklarda yolları kesişenlerin portrelerinde tutkuyu, sessizliği ve inceliği temsil eden bireylerle, dışlanmışlarla, yalnızlarla gönül bağını sergiler adeta. Fotoğraf makinası bir penceredir ve sokak, insanların ruhlarının sırrını sunar.

Portreler galerisinde fotoğrafçı bir yazar olarak, düşleri bir bir sıralayarak kendi aile romanını inşa eder. "Anın koreografı"olan Banier, kendi deyişiyle birbirinden ünlü isimleri uçurumun kenarında yakalar ve bu kısacık an içinde, aldırmazlıktan bağışık olarak kendilerini gösterirler.

Bir ressam ve roman yazarı olarak, yazıyı bir oyun gibi işleyen sanatçı, yaşamı sevmek ve daha iyi anlamak için kelimelerden, imgelerden, biçimlerden ve renklerden yararlanarak benzersiz bir fotografik ve plastik yaratımla, modellerinin önünde kendini yok ederek, fotoğraflardan kişisel bir tarih yaratır.

İsimsizlerin olduğu kadar ünlülerin de fotoğrafçısı olan François-Marie Banier, 1960’lı yıllarda yazar olarak tanınır. Sonrasında fotoğraf ve resim sanatsal uğraşının merkezine yerleşir. Sokaklar, Banier’nin fotoğraf çekim mekânları olduğu kadar atölyesidir de. Elinde kamerası ile zaman zaman Paris sokaklarında, zaman zaman başka ülke kentlerinin sokaklarında hiç hesaplamadan yaşamın içine dalar. Onun için yaşamın gerçeği, bir yaratıcıdan daha yaratıcıdır. Yürüyüşlerin, yani üslupların fotoğraflarını çeker. " Sokakta, birden bire karşımda bir biçim yükseliyor, kesinlikle tanıdık olmayan bir yüz beliriveriyor. Ve benimle konuşuyor. Ayağın, yoluna devam etmek için güdülenmesi gibi, bu da ilerleyen bir öykü, her bir kişinin, her gün yavaş yavaş biçimlendirdiği bir romandır. Başı örtülü ya da örtüsüz, hırçın ifadeli, solgun gülüşlü, omuzları, başın üzerindeki gökyüzünü dengede tutarmış gibi görünen bu kişilere aşığım. Yürüyüşlerin, yani üslupların fotoğrafını çekiyorum. Üslup, gerçeğin içinde yer almanın bir yoludur ki bu bir roman yazarı için çok önemli bir sözcüktür. Her şey sadece fikirden, akıldan şöyle bir geçen düşünceden, renkten, hayal meyal bir dar geçitten ibaret olduğunda kişilik söz konusu değildir.

Kişilik benim için ne demektir? Her şeyden önce bir varoluş biçimi.

Bir yerlerde şöyle bir sır vermiştim: "Onları uçurumun kenarından yakalıyorum"; doğrudur. Fotoğrafçı olmamın nedeni, bizim evrensel ve dokunaklı iğretiliğimiz olan bu kırılganlıktır: onları bir saniye daha, kısa bir süre daha, daha, daha ayakta tutacak çekim merkezlerini, denge noktalarını yeniden buldukları her saniyenin betisini kişilerde, yaşamın orta yerinde yakalamak."

Portre çekimleri; ister imzası bilinmeyenleri, ister sanatçıları, ister diğer ünlüleri görselleştirsin, ışığın, anlatımın, grafik dengenin usta işleridir. Vladimir Horowitz, Salvador Dali, Isabelle Adjani, Lauren Bacall, Françoise Sagan, Nathalie Sarraute, Yves Saint Laurent, Mstislav Rostropovitch, Ray Charles, Silvana Mangano, Marcello Mastroianni, Jacqueline Picasso, Johnny Depp, Louise Bourgeois, Samuel Beckett, Andy Warhol, Nicole Kidman, Claude Lévi-Strauss, Eric Rohmer, Michelangelo Antonioni, Yaşar Kemal, Ara Güler gibi sanat insanlarından oluşan portrelerinde, tüm doğallıkları içinde kişileri, deklanşörün "tık"sesiyle fotoğraflarken, bitti sanılan her şey yeni başlamıştır aslında. Bu fotoğrafların, olgunlaşması, kabul edilmesi Banier’nin yıllarına mal olabilir. O, fotoğrafa, dondurulmuş bir anın saptanması olarak bakmaz. "Her resimli fotoğraf bir yeniden başlangıç gibi. Konunun esinlediği, fotoğrafın çekim anınını bana esinleyen biçimlerin çekişmesi mi? Anıya ne oldu? Özellikle de fotoğrafın kendisi nasıl düş kurar? Fotoğrafların bir yaşantısı var ve evinize ayak basıp, size aşklarından, fikirlerinden, saçmalıklarından söz eden ve, Tanrı’ya şükür, gülmekten patlayan şu kişiler gibi fotoğraflar da fırçamın önündeler. Bu konuda son sözü ben değil, resimli fotoğraflarıma bakan kişi söyleyecek."

Banier, 80’li yılların sonundan itibaren, doğrudan doğruya görüntünün üstüne, cümleleri art arda sıralayarak, ya da birbirine katarak, bazen heyecan verici, bazen dramatik, bazen da neşeli veya melankolik hikâyeler anlatarak, düzensizmiş gibi görünen yazılar yazmaya başlar. "Modeller"imle görünen o ki, bir iktidar ilişkim yoktur. Tüm yumuşaklığımı oraya akıtırım. Çaba, çalışma daha önce gelir. Durmaksızın aynı kişinin fotoğrafını çekerek, bir karşılık için on beş sene beklediğim oldu. Binlerce "az daha...", ve sonunda oradaydı! Fotoğrafın, kişinin kendisi. İmgeler makineye hükmeder, sözcüklerin cümleye hükmetmesi, çizginin portreye rehberlik etmesi gibi."

Artık fotoğraflara yeni bir görünüş ve yepyeni bir hikâye yüklenmiştir. Bu nedenle de bu fotoğraflar dümdüz seyredilemez. Sizi içine alır ve tüm hikâyeye ortak eder. Yazılar görünümü değiştirirken, yepyeni bir yaratıcılık sunar.

Banier çalışmalarında, yazın, resim ve fotoğraf gibi farklı ilgi alanlarını bir arada kullanmaya başlar. Mürekkep, boya ve desen, eskiden yakalanmış olan anın ve hikâyenin yeni serüvenidir. Banier’ye göre, fotoğraf kişilerden beslenir, roman da onları besler. Fotoğraf bize, edebiyattan talep ettiğimiz şeyi verir. "Yazmak ve fotoğraf çekmek. Yazı da belleğin işiyse, ki bazen erken bir iştir, hayal gücü belleğin kurtuluş, sıyrılış yoludur. Kart oyunlarında elini düzeltmek denir- mürekkebin aktığı anda, eylem, öteki çoktan olup bitmiştir, mazi olmuştur."

Banier’nin fotoğraflarında, sözcükler, boyalar ve imgeler fotoğraf üzerine yayıldıkça, ortaya her seferinde yeniden çözülmesi gereken, görüntüyü hem saklayan hem de ortaya çıkaran bilmecemsi bileşimler çıkar. "Fotoğraflarım, ansızın yazdığım öykülerin doğumuna yol açar kendi kendilerine yazılmadıklarını söylemek için..."

Yüzler, tavırlar, duruşlar, çiftler, yalnızlıklar, şiir ve manifestolardır Banier için ve fotoğraf, onları yayımlar. " Fotoğrafçı kimdir? İpi olmayan bir ip cambazı, orkestrası olmayan bir orkestra şefi, duygulu ve yürekli olan az ya da çok dik kafalı gerçekçi bir hayalcidir, işaret parmağının hafif bir eylemi, evreni durdurmaya yeter. Fotoğrafçı evreni kıpırdayamaz hale getirir, birden bire durduruverir, ortaya serer. Onu sağlamlaştırır. Sanat yapıtı bu noktada başlar: bittiği anda. Çekilen, basılan, seçilen fotoğraf, artık satılmıştır diyebilirim."

Bir yaşama ilişkin, yaşamdan yaratılan, yaşamı konu eden birer yapıt olan François-Marie Banier fotoğrafları, soyluluğu, dramı, mutluluğu, mutsuzluğu çok duyarlı bir denge içinde ironik ya da trajik bir biçimde sunar. Tüm zamanları ifade eden bu çalışmalar aslında, fotoğraf, ışık, yazı ve resim arasında kurulan ilişkinin dengesidir.

"Benim gelip geçenlerim yüreklidirler. Aşkın, her tür savaşın, her tür yalnızlığın ardından sağ kalarak ilerliyorlar. Yüzlere meraklı olan, gerçeklikte bir süreklilik arayan, ona bakma, onu izleme utanmazlığı ya da cesareti olan için sokağın benzersiz bir yönü var. İlerleye ilerleye, maske bozuluyor. Uyurgezer olarak, ya da gözleri tamamen açık ya da yarı kapalı olarak, ganimetlerini bakmayı bilene teslim ediyorlar. Gülüşünüze, sonsuza dek yok olmuş aşkınıza, temiz kalbinize, başarısız intiharınıza, ödenmemiş faturalarınıza, sefilliğe, onun sefilliğine kayıtsız kalarak yürüyorlar."

Fotoğrafın, iktidar demek olduğunu vurgular Banier . "Tarih’i yazmanın iktidarı kadar güçlüdür. Dürüst insan için tehlike büyüktür. Ve burada hiçbir zaman kullanmamayı tercih edeceğim biz sözcük dile gelir: sorumluluk. Bu kez, tanıklık bir yargıdır. Acı ağırdır: zamana meydan okur, bize ve çocuklarımızın çocuklarına dokunduğu için, dramı oynayanların oldukça ötesine geçer."