Heykel Bahçesi - Yeni Alımlar

Heykel Bahçesi - Yeni Alımlar

İstanbul Modern’in Heykel Bahçesi, "Yeni Alımlar" sergisiyle açıldı. Modern Türk Heykeli’nin gelişim aşamalarını göstermeyi amaçlayan Heykel Bahçesi’nde gerçekleştirilen bu ilk sergide, Türk heykelinin dört önemli sanatçısının eserleri sergileniyor.

Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun üstlendiği ve Meriç Hızal, Koray Ariş, Rahmi Aksungur ile Seyhun Topuz’un heykellerinin yer aldığı "Yeni Heykel Alımları" sergisi eylül ayına dek sürecek. Ağırlıklı olarak sanatçıların son dönem çalışmalarını bir araya getiren sergideki heykeller, aynı zamanda İstanbul Modern’in heykel koleksiyonunun çekirdeğini oluşturuyor.

Benzer noktaları bulunmakla birlikte dört farklı sanat anlayışını temsil eden bu sanatçılar, etkinliklerini 1980 sonrasında yoğunlaştıran bir kuşakta yer alıyor. Farklı malzeme ve anlatım olanaklarıyla çalışan bu dört sanatçının ortak özelliği, heykel sanatına tasarım fikrini katmak. Dört sanatçı da heykeli yontarak oymak yerine, farklı malzeme arayışıyla kurguluyor, heykel sanatını bir kütle-mekan problemi olarak adlandırıyor. Kimi doğal formlardan yararlanıyor, kimi de soyut bir anlatımdan hareketle bizi daha önce yaşamadığımız yeni deneyimlere hazırlıyor.

İstanbul Modern, aynı zamanda özel bir müze çatısı altında yapılabilecek açık hava sergilemelerinin öneminin farkında olarak, yeni kuşak heykel sanatçılarını mekana özel tasarlanmış işler düşünmeye ve üretmeye davet ediyor.

Ocak ayında Süreli Sergi Salonu’nda açılacak olan ilk heykel sergisi ise, ilk örnekleri 1950’li yıllarda görülen modern Türk heykel sanatının gelişim sürecini ortaya koymayı, dönemin sosyo-kültürel yapısı içinde heykel sanatının varlığını konumlandırmayı ve bugüne dek yol aldığı çizgiyi farklı kuşaklardan sanatçıların örnekleriyle tanıtmayı amaçlıyor.

Sanatçılar ve işleri

Erken dönem çalışmalarında insan gövdesi soyutlamalarına yönelen Koray Ariş, son dönem heykellerinde izleyicinin dokunmasıyla hareket eden hacıyatmaz benzeri formlar kurguluyor. Kullandığı malzemeyle tercih ettiği biçimler arasında organik bir ilişki arayan sanatçı, küçük bir ivmeyle devinen yalın formlar üretiyor. Oyun dünyasının hareketli nesnelerini anımsatan bu çalışmalar, üzerine binilebilir iri canlıların modern soyutlamayla gerçekleştirilmiş yeni formları gibi duruyor. Sanatçının sergide yer alan, formun alabildiğine yalınlaştırıldığı, masalsı ve tarihsel çağrışımlı iki heykeli, modern düşünce ile yaşamın buluşabileceği noktalara işaret ediyor.

Doğanın verdiği yabanıllığı, kültürün ürettiği bilgiyle buluşturan Meriç Hızal’ın çalışmaları doğayla düşüncenin uyumlu bir sentezi olarak tanımlanabilir. Yapıtlarında alışılmadık, kendine özgü bir arınma içinde olan sanatçı, sanatın doğaya ve insanlığa ne katabileceğini araştırır. Son dönem çalışmalarında insanlığı ayakta tutan sevgi, kardeşlik, dostluk gibi temel duyguları, yalın geometrik formlarla aktarmaya çalışan Hızal, heykel sanatının yol gösterici, işaret edici gücüne inanıyor. Metal, mermer, ağaç gibi farklı malzemeleri yeğleyen sanatçının sergide yer alan her iki çalışması da insanlık tarihinin en eski bilgilerinden olan güneş saati işlevini görüyor. "Değirmendere Onuru"na gerçekleştirdiği, izleyicisini gövdesine oturmaya davet eden ve gövdesinden yaşamı sembolize eden bir ağacın çıktığı saatler, insanlara yaşamdaki değerleri ve yitirişleri anımsatan sembolik bir işareti simgeliyor.

Çalışmalarında mistik söylemler ile heykel sanatının temel kavramlarını buluşturan Rahmi Aksungur, heykellerini öncelikle bir tasarım problemi olarak görüyor. Sanatçıya göre yapıt, tasarım aşamasında sonuçlanıyor. Daha sonra tasarıma göre malzeme seçip, çalışmalarında kullanacağı renk ve materyali çevreden gelen her türlü enerjiyi emme ve yansıtma özelliğini göz önünde bulundurarak belirliyor.

Rahmi Aksungur’un heykellerinde siyah rengi tercih etmesinin nedeni, siyahın üzerine düşen ışığı yutması ve kütle üzerindeki yansımaları yok etmesidir. Seçtiği malzeme ne olursa olsun, sanatçının birincil amacı, heykel kütlesinin çekim ve itim alanını bütünleştirerek, yeniden oluşturmaktır. Gemi, balık ve farklı canlıların melez bir karışımını anımsatan heykeli, izleyiciyle tinsel ve mekansal bir bağ kurmak isteyen yatay bir karaktere sahiptir. Sanatçı, izleyicinin bellleğini harekete geçirerek, ona sunduğu bu üç boyutlu dünyanın anlamını çözmek üzere harekete geçmesini bekler. Rüyalarında gördüğü ya da mitolojik bir kahraman olarak okuduğu bu canlıya düşünsel bir seyir içinde ulaşmasını ister.

Heykel sanatını geometrik-soyut bir anlatım aracı olarak gören Seyhun Topuz, çalışmalarında doğada karşılaşamayacağımız formlar oluşturuyor.Matematiksel bir düzen ve hesap fikriyle tasarlanan bu heykeller, izleyicisini aklıyla kavrayabileceği bir dünyaya davet ediyor. Sanatçı, formun ve malzemenin alabildiğine yalınlaştırıldığı çalışmalarında, dünyadaki değişimin karşısında durabilecek ideal bir yapı tasarlar. Modern heykel sanatının minimal çizgisine yakın duran Seyhun Topuz, her iki çalışmasında da kare bir elemanı kendi içinde parçalara ayırarak ideal bir form elde etme amacındadır. Pürüzsüz yüzeyleri ile sadece kendilerini temsil eden bu geometrik elemanlar, farklı yükseklik kodları aracılığıyla zeminle olan ilişkilerini keser. Kare bir formun ideal noktalardan kesilerek yeniden tanımlandığı çalışmalar, heykel sanatında yalın bir düşünüşün gelebileceği son noktaya işaret eder.